24 Aralık 2023 Pazar

***“MAKAM-I MAHMÛD” ŞEFAATTIR!

 ***Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

‘Rasûlüllah’a (s.a.v.), “… Rabb’inin seni, Makam- Mahmûd’a (övgüye değer bir makama) göndereceğini ümit edebilirsin.’ (😎 ayetinde zikredilen ‘Makam-ı Mahmûd’dan sual edildi. Rasûlüllah (s.a.v.), ‘Bu sefaat’tir’ diye cevap verdi.” (9)
İbn Ömer’den (r.anhüma) gelen rivayetse şöyledir: “Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘İnsanlar kıyamet günü cemaatler halinde olacaklar.
Her ümmet kendi peygamberini takip edip, ‘Ey falan! Bize sefaat et, ey falan bize sefaat et!’ diyecekler. Sonunda sefaat etme işi bana kalacak. İste Makam-ı Mahmûd budur.” (10)
Hasılı ‘Makam-ı Mahmûd’dan murad cumhura/ekseriyete/çoğunluğa göre, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) kıyamet gününde sahip olacağı şefaat makamıdır. Orada öncekiler de sonrakiler de kendisine minnettar olacaklar, yani herkes kendisini manevi bakımdan ona borçlu hissedecektir.
Yahut da Celâleyn, Medârik, Beyzâvi, Râzi tefsirlerinde anlatıldığı üzere ‘Makam-ı Mahmûd’, Sevgili Peygamberimize (s.a.v.) ‘Livâü’l-hamd’ denilen sancağın verileceği makamdır.
İmam Ahmed’in, İbn Mes’ud’dan (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerif şöyledir:
“Rasûlüllah’a (s.a.v.), ‘Makam-ı Mahmûd’ nedir? diye sorulmuştu. Buyurdu ki: ‘Cenab-ı Hakk’ın kürsüsünden ineceği gündür.’
Resûl-i Ekrem (s.a.v.), o gün herkesin çırılçıplak, yalın-ayak getirileceğini, evvela İbrahim aleyhisselama, sonra da kendisine cennet elbiseleri giydirileceğini açıkladıktan sonra sözlerine şunu ilave etmiştir: ‘Sonra Allah’ın sağında bir makamda dikileceğim de, orada bana evvelîn ve ahirîn (öncekiler ve sonrakiler) hep imrenecek“. İmam Vahidî bu hadisin, Allah’a cisim isnat etmek esasına dayandığı için fasit olduğunu birçok delillerle isbata çalışmışsa da, buna karşı Dâri Kutnî şu mısralarıyla cevap vermiştir:
‘Hadîsü’ş-şefaati an Ahmede ilâ Ahmede’l-Mustafâ nüsnidühû
Ve câe’l-hadîsü bi-ık’aadihî ale’l-Arşi eyzan velâ nechadühû.’
Şu demek: Şefaat hadisini İmam ahmed b. Hanbel’den ta Ahmed Mustafa’ya (s.a.v.) isnat (senetleriyle isbat) ediyoruz.
Onun yalnız Allah’ın sağında dikileceği hakkında değil, Arş üzerinde oturtulacağına dair de hadis varit olmuştur. Bunu inkâr etmiyoruz ya.’
Bu ve benzerleri müteşabihattandır, bunlar hakkında alimler iki kısma ayrılmışlardır:
1. Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu kesin ifadeyle birlikte, onlara olduğu gibi iman ve te’vilini Cenab-ı Hakk’a havale edenler ki, bunlar Selef ve Mütekaddimîn alimleridir.
2. Onları münasip şekilde te’vil edenler… Bunlar da Müteahhirîn alimleridir.
İkinci kısım alimler mesela, Buhari’de Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet olunan “Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Allah dönya göğüne iner.” mealindeki hadiste görülen ‘iner’ kelimesine, ‘Allah’ın emri iner’, ‘Kürsi’ye de ‘Allah’ın ilmi’ ve saire gibi te’villi manalar vermişlerdir.
Şu hususlarda, sapkın fırkalar hariç olmak üzere, bütün Ehl-i Sünnet ittifak halindedir:
‘Allah cisim değildir. Cevher değildir. Araz değildir. Şekil ve suret sahibi değildir. Mahdut (sınırlı) değildir. Ma’dud (sayılı) değildir. Ba’z (kısım) değildir. Cüz’ (parça) değildir. Zaman ve mekânla mukayyet/kayıtlı değildir.’ Bunlara ‘Selbî sıfatlar’ denir. (11)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder