***Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin alt katında bir kâfir komşusu vardı. Bu adam, bir gün hastalandı. Hasan-ı Basrî düşündü; gerçi komşusu kâfirdi ama komşuluk hakkı vardı. Cenâb-ı Fahr-i Âlem Efendimiz de hasta olan gayr-i müslimleri ziyaret eder, onları münasip bir lisanla İslâm’a davet eylerdi. Karar verdi ve hasta olan gayr-i müslim komşusunu ziyarete gitti. Adamcağız, yatağında yatıyor ve inliyordu. Hâl ve hatır sordu; sonra sözü döndürüp dolaştırarak mâneviyâta getirerek;
“–Ey komşu! Gel Allah Teâlâ’nın varlığına ve birliğine ve Rasûlü’nün hak olduğuna şahâdet et. Dünya ve âhiretin selâmete kavuşsun!” dedi.
Komşusu yatağında doğrulmaya çalışarak cevap verdi:
“–Ey İmam! Allah Teâlâ, bana yardım etmeyince, benim îmânımı dilemeyince, ben kim oluyorum ki ona talip olabileyim, hak ve gerçek doğru yola gireyim?” Hasan-ı Basrî Hazretleri bir şey söylemedi ve sustu. Bir ara, gözü odanın bir köşesinde duran leğene takıldı. Kendi katından bu leğene su damlıyordu. Sordu:
“–Bu leğene damlayan sular, bizim kattan mı geliyor?”
“–Evet yâ İmam!”
“–Fesübhânallah! Peki, ne zamandan beri?”
“–Otuz yıldır, senin aldığın abdestin suyu, bu odaya sızıp damlamaktadır. Ama ne zararı var? Komşumuzsun, leğen dolunca bahçeye döküveriyoruz. Bize incineceğini düşünerek meseleyi size de haber vermedik.”
“–Şu hâlde bana hakkını helâl et! Beni uyarmış olsaydın, yıllardır sizi böyle rahatsız etmezdik. Sızan yeri hemen tamir ettirir, sizi bu tedirginlikten kurtarırdık.”
“–Komşum, hatırının kırılmasından çekindim. Haber verseydik, tamir ettireceğini biliyordum. Buna rağmen, seni kırmamak için söylemedim. Hem de komşu olan zahmeti kendisi çeker ve komşusunu üzmez diye düşündüm. Komşu komşuya yâr olmalı, bâr olmamalıdır, değil mi?”
“–Öyledir, öyledir ya! Ey ihtiyar, bana doğru söyle…
Senin bu sözlerinde îmâna âşinâlık görünüyor. Senin bu ahlâkın ve tutumun, îman sahibi bir mü’minin ahlâkını andırıyor. Gel, tevhid et ve rahata er, iki cihanda aziz ol.”
“–Yâ İmam! Sen, asrımızın âlimlerindensin. Neden bana îmânı zorla kabul ettirmek istiyorsun? Allah Teâlâ, bana hidâyet kapılarını açmazsa, beni kulluğuna kabul etmezse, bana talip olmazsa, ben nasıl îmâna gelebilirim?” Hasan-ı Basrî Hazretleri, komşusunun îmân etmesinden ümidini keserek ricada bulundu:
“–Öyle ise, bana hakkını helâl et!” Ardından gitmeye hazırlandı. O sırada bir hâl oldu; hasta, ellerini ona doğru uzatarak âdeta yalvarmaya başladı:
“–Gitme ey İmam gitme! Yaklaş bana doğru, hakkım sana kat kat helâl olsun, sen de bana hakkını helâl et ve bana îman telkin eyle… Zira, şu anda hidâyet kapısı aralandı, beni de îmâna ve İslâm’a kabul ediyorlar. Gönlümden küfrün zulmeti kalktı, kalbim îmân ile doldu, bedenimin bağları çözüldü ve bende kelime-i şahâdete istîdat meydana geldi.” Hasan-ı Basrî, kelime-i şahâdeti talim için hastaya yaklaştığında, adam büyük bir neşe içinde konuştu:
“–Yâ Hasan! Sana lüzum kalmadı. Bana dergâh-ı ilâhîden vasıtasız îman ve şahâdet telkin buyuruluyor.” diyerek yüzünü kıbleye yöneltti ve;
«Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühû» dedikten sonra «Allah Allah!» diyerek canını Hakk’a teslim etti. Hasan-ı Basrî Hazretleri, bu hâli görünce çok hislendi ve yana yakıla ağlamaya başladı. Kendisine bu hâlin sebebini sorduklarında, olup bitenleri anlattı:
“–Fakat ey İmam!” dediler.
“Bu ağlanacak bir hâl değil ki!.. Senin himmetinle bir zât îmâna gelmiş. Neden bunun için Rabbine şükretmek yerine, kendini perişan ediyorsun?!.” Hasan-ı Basrî Hazretleri cevap verdi:
“–Ah ah!..Siz, benim hâlimi ve neden ağladığımı bilemezsiniz ki… Bu zât, seksen yıl küfür yolunu tuttuğu ve Hak’tan bîgâne kaldığı hâlde, son nefesinde kendisine hidâyet kapısı açıldı, başına kulluk tâcı konuldu, vasıtasız îman nasip oldu ve cennetlere kabul edildi. Ben ise, seksen yıldır -elhamdülillâh- îman yolundayım. Ama, son nefesimde hâlimin ne olacağını bilemem. Eğer, son nefesimde hidâyet kapısını yüzüme kapatırlarsa, beni İslâm’dan reddederek şakîlerden kılarlarsa, seksen yıldır tevhid ile açılıp kapanan çenem îmansız kapanırsa hâlim nice olur?» diye ağlıyorum. O zâtın âkıbetine değil, kendi meçhul âkıbetime gözyaşı döküyorum!.. «Bana da son nefeste îman nasîb eyle yâ Rab!..» diye yalvarıp yakarıyorum.”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder