“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
- Ana Sayfa
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- blogtaki Tüm bilgiler bilgi amaçlıdır araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın saygılar hepinize
- Kabe'nin yapılışında ki taşlar, 4 dağdan getirildi.Turi Sina, Cudi, Hira,Turi Zeydan dağlarından.
- Ayasofya Mozaikleri ne zaman sıvayla kapatıldı?
- Sohbet Bahçesi
- hadislerim
- guzel bilgiler. Bir de farz namazlardan sonra 14 defa ya vehhab okunur.
- Şeyh Edebali
- Mektubat-ı Şerif
- Genel Fıkhî Konular Zekat Namaz Oruç Hac
- CENNET NİMETLERİNİN EN GÜZELİ
18 Ocak 2024 Perşembe
KABİR EHLİNE MAHSUS BİR HAYAT VARDIR* Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şöyle buyurmuşlardır: “Her kim dünyada iken tanıdığı bir din kardeşinin kabrini ziyaret eder de ona selam verirse, kabirdeki kimse kendisini tanır ve selâmına mukabele eder.” Bu hadîs-i şerîften, ölünün, kendisine selam verene mukabelede bulunduğu, kendisini ziyarete geleni tanıdığı gibi husûslar bildirildiğinden onların kabre mahsus bir hayat ile yaşadıkları anlaşılır. İmâm Suyûtî (rah.) der ki: “Bilmek, işitmek gibi idrâkler şehitler için sabit olduğu gibi diğer ölüler için de sabittir. Hadîs-i şerîfler ve haberler şuna delâlet eder ki; kabirde medfun kimse, kendisini ziyaret edenleri bilir, onların selamını işitir, onu tanır ve selamına karşılık verir. Bu, şehitler ve diğer ölüler için umûmî bir hükümdür.” Kabir azâbının hak olduğunun delillerinden olan Mü’min Sûresi’nin 46. âyet-i kerîmesinde -meâlen- şöyle buyrulmuştur: “(Azâbdan biri de) ateştir ki, onlar (kâfirler) buna sabah akşam arz olunacaklar. Kıyâmet koptuğunda ise ‘Firavun hanedanını azâbın en şiddetlisine atın’ (denilecektir).” Bu âyet-i celîlede, ruhların dünyada iken kendisiyle kâim olduğu beden cevherinden başkaca birer cevheri daha bulunduğuna ve ölümden sonra bunun idrâkinin devam ettiğine bir delâlet vardır. Selef-i Sâlihîn’in; Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn hazretlerinin, Ehl-i Sünnet ve Cemâat’in görüşü budur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Bedir Harbi’nden sonra, kâfirlerin cesetlerinin atıldığı kuyunun başında durup onlara şöyle hitapta bulunmuşlardı: “Ey filan oğlu filan! Siz, hayatta iken Allâh’a ve Resûlullâh’a itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz şimdi sizi sevindirirdi, değil mi? (Şüphesiz sevindirirdi). Ey maktuller! Biz, Rabb’imizin bize vaad ettiği yardım ve zaferi muhakkak sûrette gerçek olarak bulduk. Ya siz, ilah edindiğiniz (putlarınız)ın size vaad ettiği(ni iddia ettiğiniz) zaferden ne buldunuz?” buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (r.a.): “Yâ Resûlallâh! Kendilerinde hayat eseri bulunmayan şu cesetlerle mi konuşuyorsunuz?” dedi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Muhammed’in hayatını kudretinde tutan Allâh’a yemin ederim ki benim söylediğim sözleri onlar, sizden daha iyi işitiyorlar.” buyurdular.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder